Dilbilgisi Dersleri 3
YARDIMCI FİİLLER (MODALS)
Ingilizce’ de gelmen gerekir, çayı tercih ederim, dinlemelisin, anlatabilirim gibi ifadeleri yardımcı fiiller yardımı ile oluştururuz. Bu bölümde yardımcı fiillerin nerelerde kullanılacağını göreceğiz.
CAN
1. Yetenek (Ability):
I can swim.- Yüzebilirim.
2. Birşeyin nasıl yapılacağını bildiğimiz durumlarda (Knowing how sth. is done):
I can make a cake.
3. İhtimal (Possibility):
I can come to see u tomorrow. – Yarın seni görmeye gelebilirim.
4. Ricalarda (Request):
Can u open the door, please? – Kapıyı açabilir misin?
5. İzin isterken veya izin verirken (Asking for / and giving permission)
Can I study in this room? – Bu odada çalışabilir miyim?
When u finish ur homework, you can watch TV?- Ödevini bitirdiğinde TV izleyebilirsin.
6. Tahminlerde-olumlu/olumsuz (Prediction-question-negative):
Who can that be at the door? He can’t be my dad.- Kapıdaki kim olabilir? Babam olamaz.
COULD
1. Geçmişteki yetenekler (Past ability):
At what age could you speak?- Kaç yaşında konuşabildin?
2. Geleceğe yönelik ihtimallerde (Future Possibility):
The doctor could see you at 3.- Doktor seni saat 3’ te görebilir.
3. Ricalarda (Request) :
Could I borrow your dictionary? – Sözlüğünü ödünç alabilir miyim?
BE ABLE TO
1. Tüm zamanlarla birlikte yetenek olarak (With all tenses- ability)
She’ll be able to keep her appointment tomorrow. :Randevusunu yarın için elde tutabilecek.
2. Fırsatlarda (Opportunity):
I’ ve a week’s holiday next month.I’ll be able to go on a holiday. – Bir dahaki ay bir haftalık tatilim var. Tatile gidebileceğim.
3. Fiziksel başarılarda (Physical achievement) (what s.o. really managed to do)
Mary was able to answer all questions on exam paper. – Mary sınav kağıdındaki tüm soruları cevaplayabildi.
WILL
1. Kararlılık ( Determination):
I’ ll pass that exam.- Şu snıavı vereceğim.
2. Gelecek hakkında fikir ve tahminlerde (Prediction and opinion for the future)
It will rain.- Yağmur yağacak.
3. Söz verirken (Promise):
I’ll do whatever u say. – Sen her ne dersen yapacağım.
4. Kaçınılmaz durumlarda (Unavoidable situations):
Accidents will happen. – Kazalar olacak.
5. Red ederken (Rejection):
I’ll not talk to you. – Seninle konuşmayacağım.
6. İsteklilik - niyet (Willingness – intention):
I’ll help you to do the works.- İşlerini yapmada sana yardım edeceğim.
7. Davetlerde – tekliflerde (Invitation – offer):
Will u have some tea? Biraz çay alır mısınız?
WOULD
1. Kibar ricalarda (Polite Request):
Would you open the door, please? – Lütfen kapıyı açar mısınız?
2. İnanılamaz durumlarla ilgili sorularda (Questions indicating unbelievable situations)
Who would make such a big mistake? – Kim bu kadar büyük bir hata yapabilir?
3. Keşke (wish, if only) ve Neler (what) kalıplarından sonra istek belirtmek için (to show desire for the presents after wish, if only, what):
I wish I would study harder. – Keşke daha çok çalışsam.
If only you would help me. – Keşke bana yardım etsen.
What would not I give for good teeth.- Sağlıklı dişler için neler vermezdim.
MAY
1. İzin isterken/verirken (Ask for/ give permission-request):
May I come in? – İçeri gelebilir miyim?
You may leave when you finish?- Bitirince ayrılabilirsin.
2. Olasılık- makul tahminlerde (Probability-reasonable guess):
Don’t touch it! It may be hot.- Ona dokunma! Sıcak olabilir.
3. Zıtlık göstermeye hazırlanırken (Getting ready to show contradiction):
She may not be very pretty but she is very good at his job.- Çok şirin olmayabilir ama işinde çok iyi.
4. Dileklerde (Desire, wish):
May she rest in peace! – Huzur içinde yatsın!
MIGHT
1. Olasılık-may’ den daha zayıf (Probability (weaker than may):
I don’t know where he is, he might be at work.- Nerede olduğunu bilmiyorum. İşte olabilir.
2. Kibar bir şekilde İzin isterken (Ask for permission/ request):
Might I use your phone?- Telefonunuzu kullanabilir miyim?
MUST
1. Güçlü gerekliliklerde (Strong necessity):
The lecture must begin right now. – Ders şimdi başlamalı.
2. Tahmin – mevcut durum hakkında yaptığımız çıkarımlarda (Prediction-deduction about a present situation):
He looks terrible.He must be ill.- Berbat görünüyor. Hasta olmalı.
3. Yasaklarda (Prohibition):
You mustn’t speak during the exam. – Sınav sırasında konuşmamalısınız.
SHOULD
1. Görevlerde, gerekliliklerde-must’ dan daha zayıf bir ifade, tavsiyelerde (Duty, necessity-weaker than must), advice:
He should get up early. – Erken kalkması gerekir.
2. Tahminlerde (Prediction): Türkçe’ de de gerekir kelimesini tahminlerde kullanıyoruz.
Helen took dancing lessons for years. She should be a good dancer. – Helen yıllarca dans dersleri aldı. İyi bir dansçı olması gerekir.
OUGHT TO
1. Görevlerde (Duty):
We ought to study.- Ders çalışmamız lazım.
2. Tavsiyelerde (Advice):
You ought to eat less. – Daha az yemen lazım.
3. Beklentilerde (Expectation):
My friend works hard. He ought to be successful. – Arkadaşım çok çalışır. Başarılı olması lazım.
HAD BETTER
1. Tavsiyelerde (Advice)
You had better explain this. – Bunu açıklasan iyi olur.
2. Uyarılarda (Warn):
You had better not visit him.He has been so angry recently. – Onu ziyaret etmesen iyi olur. Son zamanlarda çok sinirli.
BE SUPPOSED TO
1. Görevlerde (Duty) =should:
She’s supposed to clean all the rooms. – Tüm odaları temizlemesi gerekir.
2. Genel olarak inançlarda (General belief):
Milk is supposed to be good for health. – Süt sağlık için yararlı olmalı.
3. Planlı hareketlerde (Planned action):
The plane is supposed to leave at 5. – Uçağın 5’ te kalkması gerekir.
4. Yasaklarda (Prohibition):
You are not supposed to leave the class before afternoon. – Öğleden önce sınıftan ayrılmaman gerekir.
WOULD RATHER
1. Tercihlerde (Preference):
Would u like tea or coffee?I’d rather have coffee than tea. – Çay mı kahve mi istersiniz? Çaydansa kahve almayı tercih ederim.
2. Ben-biz harici öznelerde geçmiş yapıyla (past but the meaning is present):
I’d rather you didn’t ask difficult questions. – Zor sorular sormamanı tercih ederim.
USED TO
1. Geçmiş alışkanlıklarda (Past habit):
I used to get up early.- Erken kalkardım.
2. Alışkanlıklarda (Be used to-Ving):
WOULD RATHER
Tercih bildiren yapılardan ( would prefer to, would sooner, would just as soon as) birisidir. Would rather öznenin yanında ayrı olarak kullanılabileceği gibi ‘d şeklinde özneye de bağlanabilir. Bu durumda özneye –ıd olarak bağlanarak ara vermeksizin okunur. Birşeyi başka bir şeye tercih ettiğimiz zaman than kelimesini kullanırız.
Kendimiz için tercih yaptığımız zaman:
I would rather have tea. – Çay içmeyi yeğlerim. /Çay içsem daha iyi.
Let’s go by bus rather than wait for a taxi! – Taksi beklemektense otobüsle gidelim.
I would rather not comment on this subject. – Bu konu üzerinde yorum yapmamayı yeğlerim.
We would stay at home rather than go out. – Dışarı çıkmaktansa evde kalmayı yeğleriz.
Which movie would you rather watch, this or that on? – Hangi filmi izlemeyi tercih edersin, bunu mu onu mu?
A: Do you want to have dinner now? - Şimdi akşam yemeği yemek ister misin?
B: I would rather not. – Yememeyi tercih ederim.
I would rather die than go there. – Oraya gitmektense ölmeyi yeğlerim. ( ölürüm daha iyi.)
Başkası için tercihte bulunduğumuz zaman: Bu kullanımında, would rather’ dan sonra tercihte bulunduğumuz kişiyi getiririz ve fiillerimiz geçmiş zamanda kullanırız.
I would rather my sister helped with my homework. – Kardeşimin ödevime yardım etmesini tercih ederim.
I would rather my friends didn’t critisize me. – Arkadaşlarımın beni eleştirmemesini tercih ederim.
My parents would rather me studied on engineering. – Ailem mühendislik üzerine çalışmamı tercih eder.
What would you rather me do to help you? – Sana yardım etmek için ne yapmamı tercih edersin.
Would they rather you go with them? – Senin gitmeni tercih ederler mi?
I’d rather nobody knew this. – Kimsenin bunu bilmemesini tercih ederim. ( Keşke kimse bunu bilmese.)
Şimdiki Zamandaki Kullanımı: Şu an için yapıyor olmayı tercih ettiğimiz şeyler için would rather be+ fiil-ing yapısını kullanırız.
I would rather be teaching you in my class now. – Şu anda size sınıfımda öğretiyor olmayı tercih ederim. /ederdim.
She’d rather be sleeping than working now. – Şimdi çalışıyor olmaktansa uyumayı yeğler.
Geçmiş Zamandaki Kullanımı: Geçmiş için tercih ettiğimiz şeyler içinse would rather have+ fiil 3 kullanırız.
I would rather you have told me the truth. – Bana gerçeği söylemiş olmanı yeğlerdim.
Would you rather heard the reality before? – Gerçeği önceden duymayı tercih eder miydin?
Başkaları için yapılan tercihlerde would rather had+ fiil3 kullanılır.
I would rather you hadn’t insisted this much. – Bu kadar çok ısrar etmemiş olmanı tercih ederdim.
yardımcı fiillerin geçmişi - past modals
can't have
certainty - kesinlik
I can't have lost my keys! (I'm sure I didn't) – Anahtalarımı kaybetmiş olamam!
You can’t have done such a stupid thing. – Bu kadar apalca bir şey yapmış olamazsın.
possibility, but did not happen - olabilirdi ama olmadı
I could have passed my driving test if I'd really tried. – Eğer gerçekten uğraşsaydım sürücü sınavını geçebilirdim.
He could have been famous now but he didin’t want to. Şimdi ünlü olabilirdi ama istemedi.
uncertainty - belirsizlik
I guess it could have been Süreyya on the phone. – Bence telefondaki Süreyya olabilirdi.
I didn’t see exactly but it could have been an accident. – Tam göremedim ama bir kaza olmuş olabilir.
possibility/ability – olasılık/ yetenek
I couldn't possibly have passed my driving test, even if I'd tried harder. – Daha çok uğraşsam bile sürücü sınavını büyük ihtimalle geçemezdim.
He couldn’t have been at home last night, I saw him in a bar. – Dün gece evde olmaz, ben onu bir barda gördüm.
uncertainty - belirsizlik
It couldn't have been Süreyya on the phone, could it? – Telefondaki Süreyya olmazdı değil mi?
with comparative adjectives – karşılaştırmalı sıfatlarla
I couldn't have asked for better weather on my wedding day. – Düğün günümde daha güzel bir hava isteyemezdim.
She couldn’t have had a worse birthday party. – Daha kötü bir doğum günü geçiremezdi.
Unwillingness – isteksizlik
I couldn't have left the dog in the car for long (so I didn't). – Köpeğimi o kadar uzun zaman arabada bırakazdım (o yüzden bırakmadım).
I couldn’t have seen him after all that things. – O kadar şeyden sonra onu göremezdim.
uncertainty - belirsizlik
I guess I may have been a bit hard on her when she came home an hour late. – Sanırım eve geç geldiğinde ona biraz fazla yüklenmiş olabilirim.
uncertainty
He may not have found out yet that he has passed the test. – Sınavı geçtiğini daha öğrenmemiştir.
Can I stay a little bit longer? My mum may not have come home and I don’t have the keys. – Biraz daha kalabilir miyim? Annem daha eve gelmemiş olabilir ve benim anahtarım yok.
possibility (didn't happen) – olasılık (olmamış, olabilirdi)
You might have been killed! – Öldürülebilirdin!
We might have missed the train, why are you so late? – Treni kaçırabilirdik, neden geç kaldın?
uncertainty - belirsizlik
I guess I might have been a bit hard on her when she came home an hour late. - Sanırım eve geç geldiğinde ona biraz fazla yüklenmiş olabilirim.
annoyance at someone's failure to do something – birisinin saşarısızlığına kızgınlık
You might have told me that you had invited all your colleagues round for dinner! – Yemeğe bütün iş arkadaşlarını çağırdığını bana söyleyebilirdin!
might have known + would (idiom to ironically express that somebody's action was typical) (birisinin davranışın tipik olduğunu anlatan bir deyiş)
I might have known that he would finish with me as soon as he found out I wasn't wealthy! – Benim zengin olmadığımı öğrenince beni terkedeceğini bilebilirdim!
uncertainty - belirsizlik
He may not have found out yet that he has passed the test. – Daha sınavı geçtiğini bilmiyor olabilir.
certainty - kesinlik
He must have known how much it was going to cost. (I'm sure he knew.) – Ne kadara mal olacağını biliyor olması gerekir. (eminim ki biliordu)
with surely in exclamations - “kesinlikle” ile ünlemlerde
Surely he must have known how much it was going to cost! – Kesinlikle ne kadara mal olacağını biliyor olmalı.
unnecessary action that was actually done - zaten yapılmış ama yapılmasına gerek olmayan eylemler
Oh, you needn't have done the washing up! – Bulaşıkları yıkamana gerek yoktu!
expectation - beklenti
Why is she late? She should have arrived by now! – Neden geç kaldı? Şimdiye kadar gelmiş olası gerekirdi!
should have + verbs of thinking
I should have thought you knew. – Bildiğini anlamalıydım.
criticism (you didn't do something, but it would have been the right thing to do) – eleştiri (Bir şey yapmadın ama eğer yapmış olsan doğru olurdu)
The party was such fun last night! You should have come! – Dünkü parti çok eğlenceliydi. Gelmeliydin!
You should have stayed at home today, you need to rest. – Bugün evde kalmalıydın, dinlenmen lazım.
criticism - eleştiri
You shouldn't have been so frank with him. – Ona bu kadar açık olmamalıydın.
I shounln’t have watered the flower that much, they are witherred. – Çiçekleri o kadar çok sulamamalıydım, soldular.
polite expression of thanks on receiving a gift or favour – hediye ya da destek alırken kibarca teşeekkür etme
"Here's a bottle of wine for you" – İşte senin için bir şişe.
"Oh, you really shouldn't have!" – Almamalıydın!
events in the past that did not happen – geçmişte olmamış olaylar
I would have gone out with him, but he didn't ask me. – Onunla çıkardım ama sormadı.
I know she would have done everything for me but I didn’t want her to be busy with my rubbish. – Benim için her şeyi yapardı biliyorum ama benim saçmalıklarımla meşgul olsun istemedim.
assumptions - tahminler
Oh, that would have been Süreyya on the phone just now. – Telefondaki Süreyya olabilirdi.
SO THAT – SUCH THAT
So – Sıfat -That : Öyle .............. ki : so ve that yapısının ortasına bahsettiğimiz özellik olan sıfat getirilerek yapılır.
Mary is so beautiful that every man likes her. – Mary öyle güzel ki her erkek ondan hoşlanır.
I am so tired that I cannot explain now. – Öyle yorgunum ki şu an açıklayamayacağım.
You are so important for me that I want to be with you rest of my life. - Benim için öyle değerlisin ki hayatımın kalanında seninle olmak istiyorum.
Such – Sıfat – İsim -That: Öyle .......................ki: such ve that yapısının ortasına bahsettiğimiz isim ve sıfat getirilerek yapılır.
It was such a good movie that I have watched it twice. – Öyle güzel bir film ki iki kere izledim.
He is such a successful employee that he earns much more than the others. – Öyle başarılı bir çalışan ki diğerlerinden çok daha fazla kazanıyor.
Filed Under: İNGİLİZCE DERSLER
0 comments
Trackback URL | Comments RSS Feed